Özet: Bu yazı, demokratikleşme paketinin
Türkçe dışındaki farklı dil ve lehçelerde temel eğitim-öğretim yapılması
imkânını özel okullarla sınırlı tutarak vermeyi amaçlayan reformunun Anayasa
değişikliği gerektirdiği iddiasının geçersizliğini ve aynı zamanda “farklı dil
ve lehçelerde temel eğitim”in özel okullarla sınırlı tutulmasının temel
eğitimin devlet okullarında parasız verilmesini öngören uluslararası temel hak
ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelere aykırı olduğundan savunulamayacağını ileri
sürmekte ve geçerli pozitif hukuk kurallarına göre “farklı dil ve lehçelerde”
eğitim öğretim yapan devlet okullarının kurulmasına bir engel olmadığını iddiâ
etmektedir.
Sayın
Başbakan tarafından açıklanan “demokratikleşme paketi”nin en önemli
kalemlerinden biri, kuşkusuz, Türkçe dışındaki dillerde eğitime imkân
verileceği idi.
Açıklamanın
hemen ardından bâzı yorumlarda böyle bir reform için “Anayasa (AY) değişikliği
gerektiği” ileri sürüldü. Bir de, Türkçe dışındaki dillerde eğitimin “özel
okullarla sınırlandırılması” eleştiri konusu yapıldı. Bu yazıda önce “AY
değişikliği gerekir” îtirâzının neden geçersiz olduğunu açıklamaya çalışacağım.
Daha sonra da bu çok özel ve önemli demokratikleşme reformunun değerini düşürme
potansiyeli taşıyan “özel okullarla sınırlı tutma”nın gereksiz hattâ yersiz
olduğunu savunmaya çalışacağım.
Önce
açıklamayı hatırlayalım:
“Yasal
değişikliklerle özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü
açıyoruz. Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu 2923
Sayılı Kânun ile düzenlenmiştir. Bu kânuna yapacağımız ekle, Özel Eğitim
Kurumları Kânunu hükümlerine tabi olmak üzere farklı dil ve lehçelerde özel
öğretim kurumu açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil
ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek. Milli Eğitim Bakanlığımız bu
tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir
yönetmelikle düzenleyecek. Programlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
belirlenecek ve yine bu okullarda da belli dersler Türkçe olarak
okutulacaktır.”
AY’nın
konuyla ilgili 42. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse,
eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” hükmü yer alırken, maddenin dil konusuyla ilgili
son fıkrası şöyle: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim
kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve
öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile
yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla
düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.”
Şimdi
burada öncelikle açıklamada yer alan “farklı dil ve lehçelerde eğitim”
tâbiriyle AY kuralında yer alan “anadil” (ki galat-ı meşhur hâline gelmiş bu
kullanım yerine doğru olan “anadili”dir ve bundan sonra “anadil” yerine ve bu
terimle AY’da kastedilmek istenen anlamıyla “anadili” terimini kullanacağım) ve
“yabancı dil” tâbirlerini ilişkilendirmek gerekmektedir.
Açıklamanın
atıfta bulunduğu 2923 sayılı kânunun adı “Yabancı Dil Öğretimi ve Türk
Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğretilmesi Hakkında Kânun”dur. 1983
târihli bu askerî cunta kalıntısı kânun 2005 yılında değiştirilerek Kürtçe
öğretiminin önü açılmıştır. Şimdi, yeni bir değişiklikle sâdece farklı dil ve
lehçelerin “öğretilmesi” değil, “bu dil ve lehçelerde eğitim” yapılmasını da
mümkün kılmaktır.
Burada AY’ya
aykırılık iddiasının iki dayanağı olabilir: (1) “Farklı dil veya lehçe” “anadili”
olarak anlaşılır ve bu sebeble Türkçe’den başka hiçbir dil “anadili olarak
okutulamayacağı ve öğretilemeyeceği” için yapılacak düzenlemenin AY’ya aykırı
olacağı iddiâ edilebilir. Bu iddiâ çok açık bir biçimde geçersizdir, zira
Türkçe’den başka bir dilin anadili olarak okutulması veya öğretilmesi söz
konusu değildir. Yapılmak istenen ilgili kânunda da net olarak ifâde edildiği
gibi Türkçe dışında ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sâhip olduğu “farklı
dil ve lehçeler”de eğitim hedeflenmektedir. (2) AY’ya aykırılık iddiâsının
ikinci dayanağı ise, AY’da “farklı dil ve lehçe” diye bir tâbir bulunmaması,
Türkçe dışında sâdece “yabancı diller”den söz edilmesi olabilir. Bu durumda
Türkiye okullarında temel eğitim ya Türkçe, ya da yabancı dillerde yapılabilir.
Nitekim, hâlen Türkçe dışında belirli dersleri Türkçe okutmak kaydıyla, yabancı
(İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, vb.) dillerde temel eğitim veren ilk
ve orta okullar ve hattâ yüksek öğretim kurumları bulunmaktadır. Bu iddiâ ile
ilgili olarak, yabancı dil tâbirinin anlamını belirlemek gerekecektir. Yabancı
dil kapsamına acaba hangi diller girmektedir? Kavram olarak “yabancı dil”
nedir, hukukî anlamda “yabancı dil” AY ve yasalara göre ne anlam ifâde
etmektedir?
Bir
görüşe göre “yabancı dil” bir devletin ülkesinde “konuşulmayan” dildir. Buna
göre Türkiye’de konuşulan Türkçe, Kürtçe, Arapça, Lazca, Ermenice, Rumca,
İbranice, Süryanice, Kürtçe (Kırmançi ve Zazaca lehçeleriyle), Çerkezce,
Boşnakça ve diğer diller “yabancı dil” kategorisine girmeyecektir. Bu durumda,
yine AY’nın 42. maddesine göre “anadilde eğitim” hakları Lozan Andlaşması ile
güvence altına alınmış olan gayrimüslim Türkiye vatandaşlarının dilleri hâriç,
diğer vatandaşların Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde eğitim haklarının
tanınması için AY değişikliği gerekecektir, çünkü bunlar “yabancı dil”
değildir.
Bu iddiâ
kolayca çürütülebilir. Zirâ “yabancı dil”, “bir devletin ülkesinde konuşulmayan
dil” değil de başka bir devletin ülkesinin dili (örneğin resmî dili” biçiminde
de tanımlanabilir. Bu durumda, örneğin Arapça, hem Türkiye vatandaşı olan
Arapların “farklı dili”dir ve hem de yine örneğin Irak Cumhuriyeti’nin birinci
resmî dilidir. Aynı durum Kürtçe için de vârittir. Kürtçe, hem Türkiyeli
Kürtlerin dilidir, hem de Irak’ın ikinci resmî dili statüsündedir. O hâlde
Kürtçe’yi bir eğitim dili olarak kabûl etmek mümkündür ve böyle bir kabûl AYya
aykırı olmayacaktır. Burada, hatırlatalım, AY’da sözü edilen “yabancı dillerde
eğitim” ile ilgili olarak, hangi dillerin “yabancı dil” sayılacağı hususunda
kânun Bakanlar Kurulu’nu işâret etmektedir. Nitekim paketin açıklanmasında yer
verilen “eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca
tesbit edilecek” ifâdesi de doğrudan bu kânuna dayanmaktadır.
Tabiî
burada hazin olan, gerçekten demokratik gelişmemiz bakımından üzüntü verici
olan, askerî cuntanın getirdiği “anadilde eğitim” yasağını yeni ve demokratik
bir AY yapmak suretiyle ortadan kaldıramayan siyâsî yasakçılığımızın gücüdür.
Türkiye AYsı’nda “anadilde eğitim” yasağı olduğu için “farklı dil ve lehçeler” ve
hattâ yabancı dil” gibi kategorilere müracaâtla özgürlükçü reformlar yapmaya
çalışmaktadır. Bu, bir yanıyla askerî darbe AYsına karşıyız deyip sonra da aynı
darbenin AY’ya yerleştirdiği anadilde eğitim yasağının kaldırılmasına “kırmızı
çizgimizdir” diye karşı çıkan AK Parti ve BDP dışındaki siyâsî örgütlerin ve
onların toplum içindeki destekçilerinin hem çelişkisi hem de ayıbıdır. Şahsen
kendi adıma utanç verici bulduğum husus, AY’daki yasağı dahi geçersiz kılacak
düzeyde bir temel insan hakkı olan “anadilinde eğitim”le ilgili yasağı aşmak
için, bu ülkenin kadîm halklarının anadillerinin “farklı dil ve lehçe” veyâ
hattâ belki de Bakanlar Kurulu kararıyla “yabancı dil” statüsünde
özgürleştirilebilecek olmasıdır. Yine de, mâdem ki darbe AY’sını değiştiremiyoruz,
bu da bir önemli merhâledir deyip utancımızı biraz olsun hafifletelim ve bir ân
önce bu reformla birlikte Kürtçe ve diğer dillerde eğitim süreçlerini
başlatabilelim.
Konuyla
ilgili olarak değinmek istediğim son nokta ise, demokratikleşme paketindeki bu
önemli eğitim-öğretim dili reformunun “özel okullar”la sınırlandırılmasıdır.
Burada konuştuğumuz “eğitim ve öğretim”, yüksek öğretim öncesi, dolayısıyla
“zorunlu temel eğitim”dir. Zorunlu temel eğitim ise, başta BM İnsan Hakları
Evrensel Beyannâmesi olmak üzere, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası hak
ve özgürlükler sözleşmelerinde devlet tarafından “parasız” te’min edilmesi
gereken bir hak olarak kabûl görmektedir. Bu durumda, paketteki bu çok değerli
reformun sâdece özel okullarla sınırlı tutulması, uluslararası temel haklarla
ilgili sözleşmelere ve AY’nın 90. Maddesi delâleletiyle de AY’ya aykırı
olacaktır. Ayrıca böyle bir sınırlama gerekli de değildir. Nasıl ki “yabancı
dillerde” eğitim ve öğretim yapan devlet okulları (Galatasaray ilk akla gelen
ve sâir Anadolu Liseleri vs.) varsa, pekâlâ Kürtçe, Arapça ve diğer dillerde
eğitim öğretim yapan devlet okulları da açılabilir. Eğer devlet okullarında bu
dillerde eğitim öğretimin hukukî dayanağının zayıf olduğu düşüncesi varsa, bu
özel okullar için de geçerlidir. Kanımca uluslararası hak ve özgürlükler ve AY
ve kânun hükümlerinin birlikte ele alındığında (ki AY da bunu âmirdir) böyle
bir zâfiyet kat’iyyen yoktur. Evet, devlet okullarında Kürtçe, Arapça, vs.
eğitim öğretim için henüz toplumun zihinsel hazırlığı tamamlanmamıştır gibi bir
sosyo-psikolojik ve politik çekingenlik varsa, bunu anlayabiliriz ama onaylamak
zorunda da değiliz.
Levent Köker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder