9 Aralık 2013 Pazartesi

Kürtçe eğitim için Anayasa değişikliği gerekli mi?




Özet: Bu yazı, demokratikleşme paketinin Türkçe dışındaki farklı dil ve lehçelerde temel eğitim-öğretim yapılması imkânını özel okullarla sınırlı tutarak vermeyi amaçlayan reformunun Anayasa değişikliği gerektirdiği iddiasının geçersizliğini ve aynı zamanda “farklı dil ve lehçelerde temel eğitim”in özel okullarla sınırlı tutulmasının temel eğitimin devlet okullarında parasız verilmesini öngören uluslararası temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelere aykırı olduğundan savunulamayacağını ileri sürmekte ve geçerli pozitif hukuk kurallarına göre “farklı dil ve lehçelerde” eğitim öğretim yapan devlet okullarının kurulmasına bir engel olmadığını iddiâ etmektedir.


Sayın Başbakan tarafından açıklanan “demokratikleşme paketi”nin en önemli kalemlerinden biri, kuşkusuz, Türkçe dışındaki dillerde eğitime imkân verileceği idi.
Açıklamanın hemen ardından bâzı yorumlarda böyle bir reform için “Anayasa (AY) değişikliği gerektiği” ileri sürüldü. Bir de, Türkçe dışındaki dillerde eğitimin “özel okullarla sınırlandırılması” eleştiri konusu yapıldı. Bu yazıda önce “AY değişikliği gerekir” îtirâzının neden geçersiz olduğunu açıklamaya çalışacağım. Daha sonra da bu çok özel ve önemli demokratikleşme reformunun değerini düşürme potansiyeli taşıyan “özel okullarla sınırlı tutma”nın gereksiz hattâ yersiz olduğunu savunmaya çalışacağım.

Önce açıklamayı hatırlayalım:

“Yasal değişikliklerle özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz. Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu 2923 Sayılı Kânun ile düzenlenmiştir. Bu kânuna yapacağımız ekle, Özel Eğitim Kurumları Kânunu hükümlerine tabi olmak üzere farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek. Milli Eğitim Bakanlığımız bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek. Programlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek ve yine bu okullarda da belli dersler Türkçe olarak okutulacaktır.”
AY’nın konuyla ilgili 42. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” hükmü yer alırken, maddenin dil konusuyla ilgili son fıkrası şöyle: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.”
Şimdi burada öncelikle açıklamada yer alan “farklı dil ve lehçelerde eğitim” tâbiriyle AY kuralında yer alan “anadil” (ki galat-ı meşhur hâline gelmiş bu kullanım yerine doğru olan “anadili”dir ve bundan sonra “anadil” yerine ve bu terimle AY’da kastedilmek istenen anlamıyla “anadili” terimini kullanacağım) ve “yabancı dil” tâbirlerini ilişkilendirmek gerekmektedir.

Açıklamanın atıfta bulunduğu 2923 sayılı kânunun adı “Yabancı Dil Öğretimi ve Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğretilmesi Hakkında Kânun”dur. 1983 târihli bu askerî cunta kalıntısı kânun 2005 yılında değiştirilerek Kürtçe öğretiminin önü açılmıştır. Şimdi, yeni bir değişiklikle sâdece farklı dil ve lehçelerin “öğretilmesi” değil, “bu dil ve lehçelerde eğitim” yapılmasını da mümkün kılmaktır.

Burada AY’ya aykırılık iddiasının iki dayanağı olabilir: (1) “Farklı dil veya lehçe” “anadili” olarak anlaşılır ve bu sebeble Türkçe’den başka hiçbir dil “anadili olarak okutulamayacağı ve öğretilemeyeceği” için yapılacak düzenlemenin AY’ya aykırı olacağı iddiâ edilebilir. Bu iddiâ çok açık bir biçimde geçersizdir, zira Türkçe’den başka bir dilin anadili olarak okutulması veya öğretilmesi söz konusu değildir. Yapılmak istenen ilgili kânunda da net olarak ifâde edildiği gibi Türkçe dışında ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sâhip olduğu “farklı dil ve lehçeler”de eğitim hedeflenmektedir. (2) AY’ya aykırılık iddiâsının ikinci dayanağı ise, AY’da “farklı dil ve lehçe” diye bir tâbir bulunmaması, Türkçe dışında sâdece “yabancı diller”den söz edilmesi olabilir. Bu durumda Türkiye okullarında temel eğitim ya Türkçe, ya da yabancı dillerde yapılabilir. Nitekim, hâlen Türkçe dışında belirli dersleri Türkçe okutmak kaydıyla, yabancı (İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, vb.) dillerde temel eğitim veren ilk ve orta okullar ve hattâ yüksek öğretim kurumları bulunmaktadır. Bu iddiâ ile ilgili olarak, yabancı dil tâbirinin anlamını belirlemek gerekecektir. Yabancı dil kapsamına acaba hangi diller girmektedir? Kavram olarak “yabancı dil” nedir, hukukî anlamda “yabancı dil” AY ve yasalara göre ne anlam ifâde etmektedir?

Bir görüşe göre “yabancı dil” bir devletin ülkesinde “konuşulmayan” dildir. Buna göre Türkiye’de konuşulan Türkçe, Kürtçe, Arapça, Lazca, Ermenice, Rumca, İbranice, Süryanice, Kürtçe (Kırmançi ve Zazaca lehçeleriyle), Çerkezce, Boşnakça ve diğer diller “yabancı dil” kategorisine girmeyecektir. Bu durumda, yine AY’nın 42. maddesine göre “anadilde eğitim” hakları Lozan Andlaşması ile güvence altına alınmış olan gayrimüslim Türkiye vatandaşlarının dilleri hâriç, diğer vatandaşların Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde eğitim haklarının tanınması için AY değişikliği gerekecektir, çünkü bunlar “yabancı dil” değildir.

Bu iddiâ kolayca çürütülebilir. Zirâ “yabancı dil”, “bir devletin ülkesinde konuşulmayan dil” değil de başka bir devletin ülkesinin dili (örneğin resmî dili” biçiminde de tanımlanabilir. Bu durumda, örneğin Arapça, hem Türkiye vatandaşı olan Arapların “farklı dili”dir ve hem de yine örneğin Irak Cumhuriyeti’nin birinci resmî dilidir. Aynı durum Kürtçe için de vârittir. Kürtçe, hem Türkiyeli Kürtlerin dilidir, hem de Irak’ın ikinci resmî dili statüsündedir. O hâlde Kürtçe’yi bir eğitim dili olarak kabûl etmek mümkündür ve böyle bir kabûl AYya aykırı olmayacaktır. Burada, hatırlatalım, AY’da sözü edilen “yabancı dillerde eğitim” ile ilgili olarak, hangi dillerin “yabancı dil” sayılacağı hususunda kânun Bakanlar Kurulu’nu işâret etmektedir. Nitekim paketin açıklanmasında yer verilen “eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tesbit edilecek” ifâdesi de doğrudan bu kânuna dayanmaktadır.

Tabiî burada hazin olan, gerçekten demokratik gelişmemiz bakımından üzüntü verici olan, askerî cuntanın getirdiği “anadilde eğitim” yasağını yeni ve demokratik bir AY yapmak suretiyle ortadan kaldıramayan siyâsî yasakçılığımızın gücüdür. Türkiye AYsı’nda “anadilde eğitim” yasağı olduğu için “farklı dil ve lehçeler” ve hattâ yabancı dil” gibi kategorilere müracaâtla özgürlükçü reformlar yapmaya çalışmaktadır. Bu, bir yanıyla askerî darbe AYsına karşıyız deyip sonra da aynı darbenin AY’ya yerleştirdiği anadilde eğitim yasağının kaldırılmasına “kırmızı çizgimizdir” diye karşı çıkan AK Parti ve BDP dışındaki siyâsî örgütlerin ve onların toplum içindeki destekçilerinin hem çelişkisi hem de ayıbıdır. Şahsen kendi adıma utanç verici bulduğum husus, AY’daki yasağı dahi geçersiz kılacak düzeyde bir temel insan hakkı olan “anadilinde eğitim”le ilgili yasağı aşmak için, bu ülkenin kadîm halklarının anadillerinin “farklı dil ve lehçe” veyâ hattâ belki de Bakanlar Kurulu kararıyla “yabancı dil” statüsünde özgürleştirilebilecek olmasıdır. Yine de, mâdem ki darbe AY’sını değiştiremiyoruz, bu da bir önemli merhâledir deyip utancımızı biraz olsun hafifletelim ve bir ân önce bu reformla birlikte Kürtçe ve diğer dillerde eğitim süreçlerini başlatabilelim.

Konuyla ilgili olarak değinmek istediğim son nokta ise, demokratikleşme paketindeki bu önemli eğitim-öğretim dili reformunun “özel okullar”la sınırlandırılmasıdır. Burada konuştuğumuz “eğitim ve öğretim”, yüksek öğretim öncesi, dolayısıyla “zorunlu temel eğitim”dir. Zorunlu temel eğitim ise, başta BM İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi olmak üzere, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası hak ve özgürlükler sözleşmelerinde devlet tarafından “parasız” te’min edilmesi gereken bir hak olarak kabûl görmektedir. Bu durumda, paketteki bu çok değerli reformun sâdece özel okullarla sınırlı tutulması, uluslararası temel haklarla ilgili sözleşmelere ve AY’nın 90. Maddesi delâleletiyle de AY’ya aykırı olacaktır. Ayrıca böyle bir sınırlama gerekli de değildir. Nasıl ki “yabancı dillerde” eğitim ve öğretim yapan devlet okulları (Galatasaray ilk akla gelen ve sâir Anadolu Liseleri vs.) varsa, pekâlâ Kürtçe, Arapça ve diğer dillerde eğitim öğretim yapan devlet okulları da açılabilir. Eğer devlet okullarında bu dillerde eğitim öğretimin hukukî dayanağının zayıf olduğu düşüncesi varsa, bu özel okullar için de geçerlidir. Kanımca uluslararası hak ve özgürlükler ve AY ve kânun hükümlerinin birlikte ele alındığında (ki AY da bunu âmirdir) böyle bir zâfiyet kat’iyyen yoktur. Evet, devlet okullarında Kürtçe, Arapça, vs. eğitim öğretim için henüz toplumun zihinsel hazırlığı tamamlanmamıştır gibi bir sosyo-psikolojik ve politik çekingenlik varsa, bunu anlayabiliriz ama onaylamak zorunda da değiliz.


Levent Köker

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder