15 Haziran 2022 Çarşamba

 Canan Kaftancıoğlu’nun mahkûmiyeti ve sonrasında “siyaset yasağı” uygulanması hakkında:

 

1.     Mahkûmiyet kararlarının hukuka aykırılığı:

 

A)   Kaftancıoğlu’na “Cumhurbaşkanı’na hakaret” (TCK m. 299) ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamak” (TCK m. 301) suçlarından verilen cezaların Yargıtay tarafından onandığı ve böylece kesinleştiği biliniyor.

 

B)   Buna karşılık, AİHM’nin başta Vedat Şorli (TCK m. 299) ve Taner Akçam (TCK m. 301) olmak üzere konuyla ilgili kararlarının açıkça ortaya koyduğu bir husus var. Buna göre, TCK m. 299 ve TCK m. 301 ile AİHS çatışma halindedir ve AİHM’ne göre Türkiye’nin hak ihlâllerini sonlandırması için bu maddeleri ya ilga etmesi ya da AİHS ile uyumlu kılacak biçimde değiştirmesi şarttır.

 

C)   Anayasa’nın 90. Maddesi başta olmak üzere, yürürlükteki hukuk düzenine göre, AİHM kararlarının bağlayıcılığı karşısında, TCK 299 ve TCK 301 esas alınarak verilen ve verilecek olan bütün mahkûmiyet kararları, insan hakkı ihlâlleri niteliğindedir ve bu nedenle hukuka aykırıdır. 

 

D)   Kaftancıoğlu (ve vekilleri) bu hususu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşımış durumdalar. AYM, AİHS’ne, yâni AİHM’nin konuyla ilgili yerleşik içtihatlarına göre hüküm vermediği takdirde konu AİHM’ne kadar gidecek ve AİHM’nin yerleşik içtihadı uyarınca hak ihlâli kararı verilerek, bugün kesin hüküm gibi görünen mahkûmiyet bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkacaktır. Bu bir tahmin değil, hukukun gereği olarak yapılması gereken bir tesbittir.

 

E)    Dolayısıyla, işin esası şudur: Canan Kaftancıoğlu (veya başka herhangi bir kişi), TCK'nun 299. ve 301. maddelerinden hüküm giyemez, giymemelidir. Anayasa da, 90. madde hükmüyle, mahkemelerin bu maddeleri uygulamamalarını emretmektedir. Aksi durumda hak ihlalleri doğacak ve bireysel başvuru ve AİHM süreçlerini işletmek zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu durum bilindiği hâlde, Kaftancıoğlu hakkında verilen ve onanan mahkumiyet kararları yeni hak ihlali örnekleri olarak tarihe geçmiş bulunuyor.

 

2.     Siyaset yasağı konusuna gelirsek:

 

A)   TCK 53’e göre Kaftancıoğlu’nun mahkûm edildiği suçlar, bir siyasî parti tüzel kişiliğinin yöneticisi veya denetçisi olmasını yasaklamaktadır. Buna göre, Kaftancıoğlu’nun CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın sona ermesinin gerekli olduğu ileri sürülebilir. (Sürülebilir dememin sebebi, buradaki yasağın Genel Merkez dışındaki birimleri ilgilendirip ilgilendirmediği hususunun tartışmalı olmasıdır.)

B)   Siyasî Partiler Kanunu’nun 11. maddesi ise, Kaftancıoğlu’nun mahkum edildiği suçlar, kişinin bir siyasî partiye üye olmasını engellemektedir. 

C)   Nitekim, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kaftancıoğlu'nun parti üyeliğini düşürme kararına dayanak olarak gösterdiği madde de budur. 

D)  Bununla birlikte, ne Siyas Partiler Kanununda, ne de Yargıtay Kanunu'nda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na böyle bir üyelik düşürme yetkisi verilmiştir. Siyasi Partiler Kanunu'nda konuyla ilgili bir düzenleme yoktur. Yargıtay Kanunu ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na üyelik ile  ilgili “inceleme ve soruşturma yapma görevi" vermektedir. Buna göre, yapılabilecek olan şey, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Kaftancıoğlu'nun üyeliğinin düşürülmesi ile ilgili bir talepte bulunmasıdır. Bir diğer deyişle, parti üyeliğinin düşürülmesi ile ilgili kararın alınacağı yer CHP'nin karar organlarıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın böyle bir yetkisi yoktur.

 

    Bütün bu hususları dikkate aldığımızda, Kaftancıoğlu ile ilgili olarak özünde, siyasî iktidar tarafından başlatılıp desteklenen ve 2019 İstanbul seçimlerini örnek aldığımızda, “gücünü kanıtlamış bir siyasî rakibi saf dışı bırakma çabası” olarak tanımlanabilecek bir sürecin işletilmekte olduğu izlenimi kuvvetlenmektedir. Bunun, hukuk üstünlüğü ile, demokratik devlet düzeniyle, Türkiye’nin yürürlükteki Anayasa ve hukuk normlarıyla izahı mümkün değildir. 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder